Bebeğim Dizisi - Basında Çıkan Haberler
Takvim Gazetesinden Ahu Erkıvanç'ın Yazısı
Özgü Namal taşıyıcı anne
Özgü Namal, çok yakında atv ekranlarında yayınlanmaya başlayacak "Bebeğim" dizisinde, bir taşıyıcı anneyi canlandıracakmış. Para yüzünden taşıyıcı anneliğe ikna olan bu genç kadının öyküsü, muhtemelen yine pek çok sorunun sorulmasına yol açacak. Ancak bu dramın gerçek hayatta karşılığının olmadığını kimse iddia edemez. Gazete sayfalarında ya da haber programlarında sık sık rastlamıyor muyuz böyle haberlere? Dizinin kadrosundaki diğer isim ise, Dolunay Soysert. Namal ve Soysert ikilisiyle "Bebeğim" in, ilgi çekici bir dizi olacağı kesin...
***
Takvim Gazetesinden Ahu Erkıvanç'ın Yazısı
Özgü Namal, 2007'de taçlanacak
Geçenlerde, Özgü Namal'ın atv'de başlayacak yeni dizisi "Bebeğim"den bahsetmiştim. Taşıyıcı annelik etrafında dönen dizinin, muhtemelen yeni tartışmalara gebe olduğunu da söylemiştim. Ama bir noktayı atlamışım: Özgü Namal'ın ta kendisi.
Namal özelllikle, "Kurtlar Vadisi" ndeki Elif karakteriyle hatırı sayılır bir üne kavuştu. Ardından bir reklam filminde canlandırdığı deli dolu karakterle Elif'in fersah fersah ötesine geçti. Bir reklam serisiyle böyle bir başarı yakalamış olması bile şaşırtıcıydı; zira tanınan bir yüzü yeniden keşfetmiş gibi olduk. Şimdi hem vizyona girmeye hazırlanan sinema filmleri, hem de bir dizi var Namal'ın önünde.
Büyük ihtimalle 2007'de yıldızı çok daha parlayacak, adını çok daha sık duyacağız. Ancak oyunculuğu her şeyin üzerinde tutan tavrıyla, Namal'ın başındaki haleyi gerçekten hak ettiğini teslim etmek gerek.
21 Aralık Perşembe akşamı atv ekranlarında yayınlanmaya başlayacak olan 'Bebeğim' yepyeni bir tartışmayı da beraberinde getirecek. Taşıyıcı annelik konusunun işleneceği dizinin iki ana kadın karakteri Dolunay Soysert ve Özgü Namal, tepki toplamaktan çekinmiyor: Toplasın zaten, o tepkiyle birçok insan aydınlanacak!.
İlk aşkıyla evlendi; Yavuz'la... En sevdiği işi yapıyor; bir yuva öğretmeni. Etrafında onu çok seven ve onun da çok sevdiği çocukları var. Ama tek eksiği kendi bebeği... Ölmeyi aklına getiriyor, ölüme bir adım kala onu en yakın arkadaşı Emel durduruyor... Ve ona o sihirli cümleyi söylüyor: "İzin ver, bebeğini ben taşıyayım!" atv'de BKM Film yapımcılığında perşembe akşamı yayınlanmaya başlayacak olan 'Bebeğim' adlı dizi, bugüne kadar hiç işlenmemiş bir konuyu gündeme getirecek. 'Sıla' dizisinin berdeli gündeme getirdiği gibi, 'Bebeğim' de dünyanın birçok ülkesinde uygulanan ancak Türkiye'de yasal olmayan taşıyıcı annelik konusunu tartışmaya açacak. Yönetmenliğini Muharrem Gülmez'in üstlendiği, süpervizörlüğünü Meral Okay'ın yaptığı dizinin başrollerinde ise Dolunay Soysert (Leyla), Özgü Namal (Emel), Barış Falay (Yavuz) ve Şencan Güleryüz (Ali) var...
BU KONU MUTLAKA İŞLENMELİYDİ
* Hikayesi çok güçlü, anafikri çok iddialı bir bir projede bir araya geldiniz. Sizlere bu projeye 'evet' dedirten neydi?
Dolunay Soysert: Farklı bir hikayesi vardı, işlenmemiş bir konuydu. Çünkü sürekli aynı şeyleri yapar hale geldik. Senaryoyu ağlayarak okudum. Uzun zamandır beni böyle derinden etkileyen bir senaryo gelmedi. Kafamda 'hayır' olmadan 'Evet ben bu işin içinde olmak istiyorum' dedim. İnsanların bilgilendirilmesi gereken bir mesele taşıyıcı annelik. Mesaj kaygısı değil ama bu meselenin artık işlenmesi gerekiyordu. Tabu durumu vardı. Birtakım roller vardır, 'Tam benlik' dersiniz. Her karakteri sevdim, isimleri duyunca tereddüt etmedim.
Özgü Namal: Proje orijinal geldi bana. Ben bir yıldır dizi yapmıyordum. Açıkçası böyle farklı bir şey bulana kadar ekranda olmayı düşünmüyordum. Geçen kışın sonlarına doğru Meral Okay bana bu projeden söz ettiğinde inanılmaz etkilendim. Neredeyse tam aradığım şeydi!
* Siz taşıyıcı anne olacak Emel karakterini canlandıracaksınız. Nasıl biri Emel?
Ö.N.: İşletme okumuş üniversitede. İnşaat mühendisi kocası Ali ile aynı firmada inşaatla ilgili işler yapıyor. Ama birtakım kararlar verecek ve bir oyuncak toptancısında çalışmaya başlayacak. Deli dolu ama iyi bir kızcağız. Çok yakın bir kız arkadaşı var; Leyla. Çocukluktan beri arkadaşlar, kardeş gibi büyümüşler. Derken yolları bir bebekle kesişecek. Hayatlarında ilk defa dostluklarını kullanacaklar bir iş için. Anne-babası o küçük yaştayken ölmüş. Dertsiz görünüyor ama içinde fırtınalar kopuyor. Leyla'dan katı, dediğim dedik. Aslında yüreği sıcak, belli etmeye çalışmıyor. Kabuğu var. O yüzden karakterimi oynamayı çok seviyorum.
* Leyla nasıl bir karakter, eğitimi ne, Emel'den farklı olduğu yanlar neler?
D.S.: Leyla'nın duygusallığı çok ortada. Belli konularda obsesif. Mesela bebek konusunda. Deneyip başaramadıkça bu takıntı haline gelmiş. Yuva öğretmeni. Hayatındaki en büyük mesele çocuklar. Ve bir çocuk yetiştirme takıntısı var. Fakat çocuk sahibi olamıaması onu çok kırılgan yapıyor. Emel'in de onu en koruduğu noktası bu. İşte bu korumanın şekli fedakarlık haline gelecek.
* Leyla bir çocuk istiyor ve çocuğu olmamasından dolayı duyduğu acının merhemi de en yakın arkadaşı Emel oluyor. Ve ona hayatını değiştirecek bir teklifte bulunuyor...
D.S.: Evet tabii belli bir olay zincirinden sonra bu noktaya taşınıyorlar. O taşındıkları noktada ikisinin de aslında tüm karakter özelliklerini görüyoruz. O noktadan sonra Emel'in 'Çocuğunu ben taşıyayım' şeklindeki kurtarıcı teklifiyle, hayatları bambaşka bir boyuta sıçrıyor.
DİZİ TEPKİ TOPLASIN ZATEN!
* Dizi çok önemli bir konuyu; taşıyıcı anneliği gündeme getiriyor. Türkiye'de yasal olmayan ve birtakım çevrelerin ahlaken onaylamadığı bir tıp mucizesi bu. Gelebilecek tepkileri düşündünüz mü? Tepkiler sizi ne derece etkiler? Herhangi bir çekinceniz var mı?
Ö.N.: Bir projeye 'Aman Allah'ım şimdi neler olur' diyerek başlayamayız. Evet TV bir eğitim aracı ama bir o kadar da insanları bilinçlendirme ve onlara 'hey bir dakika burada bir şey oluyor, böyle olaylar da yaşanıyor hayatta' dedirtmenin bir yolu. Aynı zamanda gerçeklerle de yüzleştirmek demek. Biz durum tespiti yapıyoruz. Böyle bir olay var diyoruz ama çözüm üretmiyoruz. 'Böyle yapın' diye dayatmıyoruz. 'Bizim yaptığımız doğrudur' demiyoruz. Örnek alırsınız; kendinize pay çıkarırsınız, çıkartmazsınız; etkilenirsiniz etkilenmezsiniz; bizim yaptığımız iş sizde bir ampul yakar, yakmaz; bunlara karışamayız. Sonuçta taşıyıcı annelik diye bir şey var. Ülkemizde ve dünyanın birçok yerinde yasal değil, birtakım yerlerde yapılıyor. Özellikle dini kesim buna kesinlikle karşı ama bütün bunlar bizim bu diziyi çekmemizi engellemiyor.
D.S.: Zaten bir hikaye anlatıyoruz ve bunlar da hikayedeki kahramanlar. Ben tepki doğması gerektiğini düşünüyorum da. Tepki, çekinilesi bir şey değildir. Çoğu zaman da bilginin yokluğundan kaynaklanır. Belki o tepkiyle birlikte bir sürü insan bir şeyler konusunda aydınlanacak. Özellikle son dönemde sık konuşulan taşıyıcı anneliğin gerçekte ne demek olduğunu, nasıl yapıldığını görecek insanlar. İnsan birtakım karakterlerin başına gelen bir hikayeyi izlerken 'bu bana olur' demez. İnşallah kendi aramızda bir sohbet konusu olmaktan ileriye gidip, çok ciddi bir mesele olduğunun farkına varır insanlar.
BU BİR KİRALIK RAHİM OLAYI!
* Özel hayatlarınızda taşıyıcı anneliğe bakışınız nedir? Başınıza gelseydi ve Türkiye'de bu uygulama yasal olsaydı siz yapabilir miydiniz?
Ö.N.: Haydi bakalım cevap ver, buraya kadar güzeldi! (Kahkahalar)
D.S.: Başıma gelmeden 'şöyle yapardım' diyemem. 'Aldatılsaydınız ne yapardınız?' sorularında da aynı şey oluyor bana. Şartlar ve kişiler de insanların tavırlarını çok etkiler, işte bu yüzden fikrim olamıyor. Çok karışmış vaziyette kafam. Yapar mıydım, bilmiyorum. Yapanlara bir şey diyemem zaten. Bu bir seçim, yargılamak abes olur.
Ö.N.: Ben yapamazdım herhalde. Birine yaptırır mıydım, bilmiyorum... Herhalde bunu yapabilen kahramandır. Gerçekten!
D.S.: İngiltere'de bir kadın, kızı için taşıyıcı anne olmuştu. Hatırlıyorum, çok da tartışılmıştı...
Ö.N.: O onların hayatı, bize ne!.. Bilgisizlikten tartışılıyor. Taşıyıcı annelik sadece rahimde taşınan bebek demek. Bebek hiçbir şekilde taşıyıcı annenin DNA'sını almıyor, tamamen ona hayat veren annebabaya benziyor. Bu sadece kiralık rahim olayı...
* Barış Falay 'Yavuz' rolüyle Leyla'nın (D.S.) Şencan Güleryüz de 'Ali' rolüyle Emel'in (Ö.N.) eşini canlandıracak. Ali, bu kararının ardından eşi Emel'e nasıl bir tepki veriyor?
Ö.N.: Ali aldatacak beni. Bu süreçte de kalbimi kırdığı için ona danışmayacağım. Fikrini almayacağım, düşündükleri umurumda olmayacak. Bana acı çektirdiği için belki bir şekilde intikam olacak bu.
* Aynı şekilde Yavuz'un tepkisi ne olacak? Eşi Leyla'nın bu kararına nasıl bakıyor?
D.S.: Bu iki kadının ortak aldığı bir karar olduğu için, Yavuz ilk etapta bilgilendirilen insan oluyor, fikri alınan değil. Bir bebeğin bir rahme konulması konusunda birinci derecedeki etken kişinin edilgen bırakılmasının çatışmasını onda göreceğiz. Ama çocuğun ötesinde başka bir şey daha var. Çocuktan daha önce, Yavuz için karısının akıl sağlığı ve mutluluğu geliyor. 'Bununla mı mutluluk gelecek' noktasında bir çelişki yaşayacak.
***
17.12.2006
KAYNAK:SABAH-GÜNAYDIN
'Yaralı meleğim' dedi gözyaşlarım sel oldu!
* 'Gerçek anne kim' tartışmasını aranızda yaşayacaksınız. Doğuran mı, büyüten mi annedir konusunda ne düşünüyorsunuz?
D.S.: Bu konuda fikrim var. Emek! Hastayken başında duruyor, yediriyor, içiriyor, ömrünü feda ediyorsun. Biri hayat verdi, diğeri hayatı devam ettirdi. Büyüten olduğunu düşünüyorum.
Ö.N.: Bilmiyorum ya! (Kahkahalar) Biz röportajı yaptıktan sonra millet okuyup "Şu kızlara bak, nasıl da ahkam kesiyorlar" diyecek. Çocuğum yok, doğurmadım ama anneme sormak lazım!
* Çekimler başladıktan sonra, sizi ağlatan diyaloglar oldu mu?
D.S.: Senaryoyu okuduğumda Emel'in Leyla'ya 'yaralı meleğim' demesine çok ağladım! İçime çok dokundu o laf.
Ö.N.: Rolden çıkamamak gibi bir saçmalık değil ama o anki rolden çok etkilenebiliyorsunuz. Birinci bölümün final sahnesini çekerken Dolunay'a oldu. İnsani bir duyguydu, yüreği acıdı. Çok iyi oynayan her oyuncunun başına gelmesi gereken bir şeydir bu.
* Rolünüze nasıl hazırlandınız? Tüp bebek ile taşıyıcı anne yönteminin kullanıldığı gerçek hayat hikayelerini araştırdınız mı örneğin?
D.S.: Ben senaryo ile bilgileniyorum, her gün yeni bir şey öğreniyorum.
Ö.N.: Danışmanlarla yazılıyor zaten. Hem kitaplardan bilgi alıyorlar hem de doktorlardan bilgi alıyorlar.
D.S.: Ne kadar hazırlanırsanız hazırlanın, partnerinizle karşılaşana kadar sizin tam olarak ne yapacağınız ortaya çıkmıyor. Benim kafamda yarattığım Leyla, Özgü ile karşı karşıya geldiğimde değişti; yeni bir Leyla yarattım. Bana nasıl bakıyor, beni nasıl kucakladı, bunlar birbirleriyle alışveriş sırasında biçimlenen şeyler. Bebeği olmayan arkadaşlarım da var çevremde. Bu tip birikimlerimden faydalanıyorum.
Ö.N.: 'Rolüne nasıl hazırlandın' diye sorarlar, yok efendim rollerinden çıkamazlar... Bunlar yalan! O zaman adama derler ki 30 yaşına kadar ne yaptın? Oyunculuk bir gözlem süreci ve hayat birikimidir. Gözlemleyerek yaşadığımız için bu yaşta bu kadar donanımlı oyuncular haline geliyoruz zaten. Eh bir de ikisi de güzel, yetenekli olunca, tadından yenmez! (Gülüyor)
***
Tam bir enerji küpü, sevimli ve şeker. Tıpkı canlandırdığı reklam karakteri gibi. Ama bakmayın öyle göründüğüne aslında ne istediyse elde eden bir kadın o. Önümüzdeki üç ay içinde üç ayrı sinema filmi, bir dizi ile karşımıza çıkacak .
Özgü Namal, gelecek planlarını ve Oktay Kaynarca’yla beş yıllık ilişkisini Elele’ye anlattı.
Axess kızının giderek şımarık bir tipe dönüştüğü konuşuluyor; hatta köşe yazılarına konu oluyor.
- Çok gülüyorum yorumlara, bu bütün oyuncuların başına gelen bir şey. Oynadığımız her şeyle özdeşleştiriliyoruz maalesef.
Özgü Namal hep cici, ailemizin kızı gibi...
- Ben de herkes gibiyim. Doğal olarak gelgitlerim var. Şirin olduğum zamanlar da var, agresif olduğum zamanlar da...
17 yaşından beri çalışıyorsunuz. Nasıl değerlendiriyorsunuz yatırımlarınızı?
- Hayatım boyunca çok çalıştım bunun karşılığını da kazandım elbette. "Neyin var" derseniz, "Borcum var" derim!
Bir şey alıyorsunuz ki, borcunuz var...
- Aileme ev almıştım, onu ödüyorum. Bir de arabam var. Başka da bir şey yok.
Axess’ten 1 milyon dolar aldığınız söyleniyor...
- Ben de diyorum ki, şanım yürüsün. Tam zenginin parası, züğürdün çenesini yorar hesabı. Gönül ister tabii ama. Ben de "Bırak şanımız yürüsün, öyle bilsinler" diyorum. O yüzden hiçbir zaman evet ya da hayır demeyeceğim, almış da olabilirim almamış da olabilirim.
Rol aldığınız Polis filminde 40 yaşındaki polis amirini canlandıran Haluk Bilginer gencecik bir kıza aşık oluyor. Gerçek hayatta da sevgiliniz sizden 12 yaş büyük, 40 yaşındaki Oktay Kaynarca. Kendinizden büyük erkekleri mi beğenirsiniz?
- Valla yaşıtlarla biraz zor oluyor tabii. Bu biraz klasik olacak ama biz kadınlar daha çabuk olgunlaşıyoruz ve erkekler hep biraz çocuk kalıyorlar ya, ancak eşitleniyor bence. Ben hayatım boyunca kendimden büyüklerle çıkmış değilim, Oktay gerçekten bu anlamda tesadüf, ama öyle denk geldi. Ama yaşıtlarımı düşünüyorum, olmaz yani. Farklı bakıyoruz hayata. Ama hep böyle olacak diye bir şey yok.
Oktay Bey’le "Yeditepe İstanbul" dizisi setinde tanıştınız, kaç yıl oldu?
- 4.5... Şubatta 5’e giriyoruz.
Ne olacak bu ilişkinin sonu demiyor musunuz?
- Dedim ya hayatımdaki bir sürü şeyin sonunu düşünmeyi bıraktım bir süredir. Çok rahatım, huzurluyum. Hiç öyle telaşlarım yok. Yıllandı artık bizimkisi, şarap gibi yıllandıkça lezzetleniyor.
Sizi bir arada tutan, ilişkinizi cazip kılan nedir?
- En önemli şey dürüstlüğümüz ve samimiyetimiz; birbirimize karşı olan. Hiç bozulmadı, hep böyle oldu baştan bu yana. Aslında bir formülü yok mutluluğun. Ama bizim mayamız tuttu. Tutmayabilirdi de.
Sinirlendiğiniz huyları var mı?
- Sevmediğim huylarını görmüyorum doğrusu. Elbette vardır, Oktay çabuk sinirlenir, çabuk parlar ama hemen de unutur. Çok vicdanlıdır.
Oktay Bey etrafındaki kadınlara karşı flörtöz bir erkek mi?
- Ona sormak lazım. Bildiğim kadarıyla değil, soğuktur aslında. Samimi olduğu zaman tatlı ve eğlenceli olur ama tanımadığı insanlara karşı da mesafeli ve soğuktur.
Ya Beyazıt Öztürk’le beraber olduğunuzun söylenmesi?
- Korkunç bir terbiyesizlik, tahammül edilir yanı yok. Oktay daha tecrübeli ve olgun olduğu için, bunlarla baş etmeyi o kadar öğrenmiş ki, bana da öğretti.
Oktay Kaynarca’nın çapkınlığıyla ilgili haberler çıkıyor. O zaman nasıl hissediyorsunuz?
- Eskiden çok üzülüyordum. Bir kere o haberler çıkmadan önce her şeyden haberim vardı. Ben hiçbir zaman bir şeyi ilk defa gazetede görmedim. Oktay her şeyi bana anlatır. Ben de ona anlatırım.
Yani o bir otele gittiğinde siz zaten orada olduğunu biliyordunuz öyle mi?
- Neden orada olduğunu, görüntülendiği bir sürü insanı da tanıyorum. Onlar da beni tanıyor. O güven var. Ben gazetede Oktay’la gördüğüm insanı da tanıyorum. İki gün önce Antalya’da beraberdik o insanla.
Sizi aldatsa hisseder misiniz ?
- Hissederim. Her kadında olduğu gibi sezgilerim çok önemli.
Ne yaparsınız?
- Kırılır, üzülürüm ama olay haline getirmem. Büyütmem, onu rencide etmem. Televizyonlara çıkıp ağlamam. Hayatta her an, her şey olabilir. Yürür giderim, arkama bile bakmam. O anlamda çok güçlüyüm. Bana bir şey olmaz yani. Gencim ayol ben daha.
Kadınsı duyguları geç yaşadım ben
Bedenen de daha seksi ve kadınsı hissediyor musunuz artık kendinizi?
- Tabii ki. Bu zaten fotoğraf çektirdiğimde daha çok ortaya çıkıyor. Ben her şeyi geç yaşadım hayatımda. Hep söylerim bunu, vücudum da geç gelişti, kadınsı duygu ve olguları da fiziksel olarak geç yaşadım. Nasılsa yakında 30 olacağım, hiçbir şey için de acelem yok doğrusu. Seçtiğim rollerde bile öyle davranıyorum. Zaten oynayacağım kadın rollerini, niye şimdi genç kızı oynamayayım?
***
Yüksel Aytuğ'un Yazisi
Kuyruklu dizi dönemi başladı
Televizyonda "polemik yılı"nı yaşıyoruz. Karşılamaya hazırlandığımız yeni yıla da ekran polemikleri damgasını vuracağa benziyor. Artık her yeni dizi, beraberinde getirdiği yeni bir tartışmayı Türkiye'nin gündemine taşıyor. Binbir Gece'deki "Bir kadın çocuğunun sağlığı uğruna para karşılığı tanımadığı bir erkekle birlikte olur mu?" tartışmasının sonu gelecek gibi değil. Sıla'daki sevgililer ciddi bir kavşak noktasında; "Aşk mı üstün gelecek yoksa töre mi?" Sağır Oda'daki Aras Dağlı da "Aşk mı yoksa vatan sevgisi mi?" sorusunun karşılığını bulmaya çalışıyor. Hırsız-Polis'te düğümlenen soru ise "Aşk mı, kanun mu?" üzerine... Kadın Severse'nin beyin kıvrımlarımıza astığı soru çengeli ise "Aşk mı, şöhret mi?" şeklinde... atv'nin yeni başlayacak dizilerinden Bebeğim de toplumun gündemine yeni bir tartışmayı taşıyacağa benziyor: "Taşıyıcı annelik kahramanlık mı, yoksa ahlaksızlık mı?" Bir başka yeni atv dizisi Hayatım Sana Feda ise "Aşk her şeyi affeder mi?" sorusuna yanıt bulmaya çalışacak. Yaprak Dökümü de ilk bölümünden bu yana "Şerefli fukaralık mı, yoksa her dönemin adamı olup, oyunun çirkin kurallarına boyun eğerek lüks içinde yaşamak mı?" ikileminin üzerinde at koşturuyor. Görünen o ki, yeni dönemde her dizi ekranlara bir de soru işareti asacak. Peki dizilerdeki yol ayrımları nereden peydahlandı? Dizi karakterleri neden daima kavşakların önünde başlarını kaşıyorlar? Çünkü reyting başarısı artık tek başına reklamvereni tatmin etmiyor. Bir dizinin rakamsal başarısının yanı sıra toplumun çeşitli katmanlarında ne kadar tartışıldığı da önemli bir gösterge haline geldi. Dizilerin izlenme oranı kadar, kaç köşe yazısına konu olduğu da dikkate alınıyor. Sansasyonel dizinin reklamları zap'lanmıyor. Çünkü izleyici; küçük bir detayı dahi kaçırıp ertesi gün dost sohbetlerinde konuya Fransız kalmamak için reklam aralarında bile zap yapmıyor. Bu da reklamların izlenme oranını yükseltiyor. (Bilmeyenler için not: Sadece programların değil, program aralarındaki reklam kuşaklarının da izlenme oranları ölçülüyor...) Ülkemizin televizyoncuları, literatüre "kuyruklu dizi" kavramını kazandırmaktan onur duyar. Bir uçurtma, kuyruğu olmadan nasıl gökte tutunamıyorsa, polemik kuyruğundan yoksun bir dizi de bizim televizyon semalarımızda pike yapıp, yere çakılmaktan kurtulamıyor... İşte bu nedenle her diziye bir "kuyruk" takmak gerekiyor...
Birbirine çok bağlı iki genç kadının, anneliğe uzanan çetrefilli yolda karşılaşacakları duygusal gelgitleri ve yaşadıkları sorunları konu alan 'Bebeğim' ilk bölümüyle atv'de.
atv, yeni yıla girerken dev bir yapımı daha ekranseverlerle buluşturuyor! Başrollerini Özgü Namal, Dolunay Soysert, Barış Falay ve Şencan Güleryüz'ün paylaştığı, Muharrem Gülmez'in imzasını taşıyan 'Bebeğim' adlı dizi bu akşam başlıyor. Hikâye, Leyla'nın hamilelik müjdesi ile başlar. Ama bu haber, en yakın dostu Emel'i endişelendirir, çünkü Leyla daha önce iki kez düşük yapmıştır.
Umutlar tükenince Üstelik geçirdiği ağır operasyondan sonra doktorları yeniden hamile kalmasının riskli olduğunu açık açık söylemişlerdir. Tüm korkularına rağmen Emel yine de, umutla destek olur arkadaşına, bu sefer her şey yolunda gidecek diye düşünür! Oysa o sırada bilmediği şey, hayatlarının al tüst olmak üzere olduğudur. Şimdilik, biricik aşkı Ali ile birlikte en yakın arkadaşları Leyla ve Yavuz'- un bu zor dönemlerinde destek olmaları gereklidir. Ne yazık ki acılar hep üst üste gelir... Aynı gün Leyla'nın da Emel'in de hayatı alt üst olur. Leyla bir kez daha bebeğini kaybeder. Fazla umut da kalmamıştır artık... Doktor, Leyla'nın tekrar hamile kalsa bile bebeği taşımasının mümkün olmadığını açıklar. Umudun tükenmesi, her şeyin sonu olur Leyla için. Hep hayalini kurduğu, sevdiği adamla kendinden bir parça olacak o canı, hayatın o büyüleyici mucizesini kollarına alamayacaktır... Leyla ölüme yürümektedir.
Hayat kurtaran cümle
Emel aynı gün yaşadığı kendi şokunu bir kenara bırakır. Hayattaki tek varlığının; Leyla'nın, gözlerinin önünde, elinden kayıp gitmesine izin vermeyecektir.. Bir cümle, küçük bir mucize yaratır: "İzin ver bebeğini ben taşıyayım..." atv 22.00
Kaynak:http://www.sabah.com.tr/gny/tel101-20061221-200.html
1 Yorumlar:
evet gercekten sıla dızısı gundeme saglam bır sekıldeoturdu.bebegım dızısıde bana hayata dair bırcok gercegı ogrettı.
11:52 ÖS
Yorum Gönder
<< BebeÄim Dizisi Anasayfası